‘Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir’ düşüncesiyle ve Türk milletinin lisanca, dince,ahlak ve edebiyatça müşterek, aynı terbiyeyi almış ferdlerden meydana geldiğini savunan Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliği tarihinde en sağlam esasları kurup müdafaa eden büyük bir edip ve âlimdir. Kendisi milliyetperverliğin program ve felsefesini çizerek milli cerayanın kalbi olmuştur.
Türk edebiyatı üzerindeki etkisine geçmeden önce hayatı hakkında bigi vermek yerinde olacaktır.
Asıl adı Mehmet Ziya olan Gökalp, 1876’da Diyarbakır’da doğmuştur.Kendisi Diyarbakır vilâyetinde evrak müdürlüğü yapan Mehmet Tevfik Efendinin oğludur.
Tevfik Efendinin memleketteki yeni fikir hareketleri ile alâkalı olması, Namık Kemal’i anlayarak ve severek okuması Ziya Gökalp’in yetişmesinde iyi bir tesiri olmuştur.Ziya Gökalp,hürriyeti, milliyet fikirlerini ve ülküler için nasıl bir fedakârlıkla çalışmak gerektiğini Nâmık Kemal’den, onun hayat ve eserlerinden öğrenmiştir.
Askeri rüştiyesinde ve mülkiye idâdisinde eğitim görmüş olan Ziya Gökalp, çeşitli dilleri öğrenmeye merak sarmıştır.Özellikle Arapça, Fransızca ve Farsça öğrenmeye gayret göstermiştir.Ayrıca matematik dersleri yanında felsefi bilgilere de alâka göstermiş, İslâm felsefesini, tasavvuf kültürünü öğrenmeye çalışmıştır. Ancak özel hayatında karışık ve buhranlı dönemler de geçiren sanatçı, intihara baş vurmuştur; fakat ölmemiştir. Bu olay onun hayata daha çok sarılmasını sağlamıştır. İstanbul’a gelip Baytar mektebine girmiş ve tıbbiyecilerce kurulan gizli cemiyete âzâ olmuştur.Bu yüzden de tevkif edilip Diyarbakır'a sürülmüştür. 1908 inkılâbı üzerine Diyarbakır’da bir İttihat ve Terakki şubesi açmıştır. Diyarbakır’da Dicle ve Peyman isimli gazetelerde yazılar yazmaya başlamıştır. Selânikte Ömer Seyfettin, Ali Cânip gibi milliyetçi
gençler tarafından yayınlanlanan Genç kalemler mecmuasının neşriyatına katılmıştır. 1910 yılında bu mecmuanın 22 şubat sayısında Tûran isimli meşhur manzumesiyle milliyetçi muhitlerde tesir uyandırmıştır.Aynı mecmuanın 1911 yılında Yeni lisan makalesiyle yaptığı büyük hamleye o da eskiliğin mukavemeti isimli yazısıyla ve kuvvetle katılmıştır.Aynı zamanda çok sayıda felsefi içerikli makaleler de yayınlamıştır.
Tûran şiiri, Ziya Gökalp’in idealindeki vatanın bir tarifi niteliğinde idi:
Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin
Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil,
Güzide, şanlı, necib ırkımın uzak ve yakın
Bütün zaferlerini kalbimin tanîninde,
Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.
Sahifelerde değil, çünkü Atilla,Cingiz
Zaferle ırkımı tetvic eden bu nâsiyeler,
O tozlu çerçevelerde, o iftira –amiz
Muhit içinde görünmekte, kirli, şermende;
Bakat şerefle nümâyan Sezar ve İskender!
Nabızlarımda evet, çünkü ilm için mübhem
Kalan Oğuz han’ı kalbim tanır tamamiyle,
Damarlarımda yaşar şân –ü ihtişâmiyle
Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem;
Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan;
Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir; Tûran…
Milli duygu ve düşünüş bakımından, yer yer , şiir iklimlerine yükselen bu manzume, bir taraftan Avrupalı tarihçilerin, eski cihangirler hakkındaki taraf tutucu görüşlerine karşı bir isyandır.Tarih haksızlıkları, Ziya Gökalp’in ruhunda isyan duyguları uyandırmıştır.
Mecmuanın yazılarında farklı isimleri kullanan Mehmet Ziya, bir gün Ali Canip’in, kendisine Gökalp ismini vermesi ile daha sonraki süreçteki yazılarını Ziya Gökalp ismiyle yayınlamıştır.
Daha sonraki süreçte Balkan savaşı ve parti işleri dolayısıyla İstanbul’a gelen Ziya Gökalp, yaptığı çalışmalarla gençlerin üzerinde büyük tesirler uyandırmıştır.1.Dünya savaşından sonra ise, İngilizler tarafından Malta’ya sürülmüştür.1921 yılında Malta esaretinden kurtulan Ziya Gökalp, sırasiyle İstanbul’a, Ankara’ya ve Diyarbakır’agitmiştir.
Diyarbakır’da en olgun yazılarını yazdığı Küçük mecmuayı neşretmiştir.Ankara’da ise, Türk töresive Türkçülüğün esasları isimli eserlerini yazmıştır.Liseler için hazırladığı Türk medeniyeti tarihi isimli eserinin birinci cildini tamamladıktan sonra hastalanan Ziya Gökalp,1924 yılında vefât etmiştir.
Ziya Gökalp, Türk edebiyatına bir çok türde eserler vermiştir.Onun en olgun fikirleri sade, basit, hattâ çocuksu bir söyleyişle mısralaştırması, tamamiyle halka hitap edenve halk hafızasına bazı klişe fikirler yerleştirmeyi ülkü edinen bir zihniyetle çalışmasından ileri gelmiştir.
Manzumelerinin çoğunda millet sevgisi ile din ve dil sevgisinin çok ince bir şekilde birleştirildiği görülür.Tevhîd tekbiri, Türkün tekbiri,Asker du’ası isimli manzumelerinde hep aynı samimi din ve devlet sevgisi birleşmiştir.
Ziya Gökalp, Genç Kalemler dergisinde 1910 yılında neşrettiği Tûran şiiri ile idelindeki vatanın tarfini çizmeye çalışmıştır.Ancak Ziya Gökalp, ülke topraklarının kaybedilmeye başlanması üzerine 1918 yılında neşrettiği Yeni hayat kitabındaki Vatan manzumesi ile Tûran şiirindeki ideolojik anlayıştan ayrılmaya başlamıştır.Artık hudutlar içinde dil, mefkûre ve din birleşmiş ve çalışkan bir millet düşünmeye başlamıştır.
D
ZİYA GÖKALP |